Birgit, Orhan: “Kuğunun ölümü”. [Yazarlar]

 

Birgit, Orhan: “Kuğunun ölümü”. Cumhuriyet, 9 Temmuz 2003.






http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/12949?locale-attribute=tr

Kuğunun Ölümü

Sonsuzluk yolculuğuna uğurladığımız dostların arkasından yazı yazmayı sevmiyorum.

Sadece duyduğum acıyı, tüm boyutlarıyla yansıtamayacağım için değil. Yaşamlan sırasında, değerini

bilemedikleri onca kişi için gazete haberlerinde isimlerinden söz ettirmek, kameralar karşısında boy göstermek amacıyla o uğurlama törenlerine gelenlerin

olduğunu da bildiğim için.

Dün toprağa verdiğimiz Çelik Gülersoy, 73 yıllık

yaşamı sırasında bizim toplumumuzun yeterince değerini bilemediği ender kişilerden birisiydi.

Bu köşede 26 Ocak 2000 günü yayımlanan Düzyazı, ‘Kuğunun Ölümü’ başlığını taşıyordu ve Gülersoy’un bu ülkeye bitip tükenmeyen kazanımlarını, satırbaşlanyla sıralıyor; ancak o kazanımlara adeta sırtını çeviren yöneticilerimizin tutumu yüzünden nasıl

düş kırıklığına uğradığını da anlatmaya çalışıyordum.

TürkiyeTuring Kurumu’nun yönetimini üstlendikten

sonra, “tam bir amatör heyecanı He geceyi gündüze

kattığını”, sevdalısı olduğu bu kente, Yıldız Parkı’nı,

Malta, Çadır, Emirgân, Beyaz, Pembe ve Sarı köşklerini, Çamlıca Tepesi’ni yeniden kazandırdığından

söz ediyordum. Beykoz’daki Hidiv Köşkü’nü süper bir

otel haline getirdiğini, Fenerbahçe’deki çamur deryası Fenerbahçe Parkı’nı onararak gezi ve küçük keyifler için oturulacak mekânlarla süslenmiş bir yer haline getirdiğini söylüyordum.

Gülersoy tüm bu zenginlikleri, İstanbul’u, İstanbulluların gözleri önünde kazandırmıştı. O kazanımları,

sanki topluma hizmete talip bir politikacının yapmakla yükümlü doğal hizmet zinciri gibi algılayan bizler,

yıllarca çayımızı ya da içkimizi içtiğimiz, yemek yediğimiz bu mekânların, Refah Partisi ve Tayyip Erdoğan

damgalarının vurulduğu Büyükşehir Belediyesi’nin

özel çabasıyla arabeskleştirilmesini de sessiz bir vurdumduymazlık içerisinde izledik.

Ne kendimiz ne de dışandan gelen dostlarımızı götüremediğimiz içimizdeki bu başka dünyayı boykot ettiğimizi bile fark edemedik.

Böylesine, bulunmaz “bi mislü baha”\ar\n kapılarının üstümüze nasıl kapatılabildiğini, kapatılması için

de öncelikle Gülersoy yönetimiyle ilişkisinin kesilmesini içimize sindiremediğimizin isyanını haykıramadık. Gülersoy, önce Sultanahmet’teki Yeşil Ev ve Ayasofya Pansiyonları ile İstanbul’a hizmet etme iddiasını dört dörtlük sürdürmesini bildi. Daha sonra da Büyükada’da kendisine yepyeni bir uğraş alanı yarattı.

Gülersoy için anıt__________________

Çünkü, artık zorunlu küçülme dönemiydi. Baskılar,

kesilen gelir kaynaklan, işletmelerin vergi ve sigorta

borçlarının, kıdem tazminatlarının, cezaların artmasına neden olmuştur. Yukarıda sözünü ettiğim ‘Kuğunun ölümü’ yazısını, bir gün önceki Milliyet gazetesinde Eylem Türk'ün bir haberi nedeniyle yazmıştım.

Haberde, Gülersoy’un altında kaldığı ağır borç yükünü bir ölçüde aşmak amacıyla Turing Kurumu’nun

antikalarını 45 milyar liraya elden çıkarttığı anlatılıyordu. O elden çıkartmanın da yeterli olmadığı, kurumun

iflasın eşiğine geldiği de yazılmıştı.

Belki, kendisini çok sevdiğini bildiğim Başbakan Ecevit’e sesini duyurabilir diye, söylediklerini yinelediğimi belirtmiş ve dönemin kültür bakanından, turizm bakanından Turing Kurumu’nun ayakta kalmasını sağlayacak önlemler almaları için çağrıda bulunmuştum.

Gülersoy’un, benim yazdıklarımdan elbette haberi, ancak yazım yayımlandığı zaman oldu. Dostça bir

mektup aldım.

Aradan geçen zaman diliminde, o dost mektuplara bir kese kâğıdına konulmuş “hormonsuz” mevsim

sebzesi de eklenirdi. Ben kendisine, ülke kültürüne

ve turizmine yaptığı büyük hizmetlerini anımsatırdım.

Gülersoy da beni, çizgisinden sapmayan kişi olduğumu söyleyerek yüreklendirirdi.

Dün, 38 yıl hizmet verdiği Turing Kurumu’nun konferans salonundaki törenin bitiminde Gülersoy’un tabutunu ağır ağır merdivenlerden indirdiler. Bir keman

sanatçımız, çok sevdiği ve ölüm yolculuğuna çıkmadan birkaç dakika öncesine kadar dinlediği eserleri

seslendiriyordu.

İstanbul’a kazandırdıklarını, yani yetiştirdiği çocuklarını kopartmasına elinden alan Tayyip Erdoğan’ın,

Gülersoy’un ölümü üzerine bir başsağlığı mesajı yayımladığını, bugünkü Büyükşehir Belediye Başkanı Gürtuna’nın da “Gülersoy’un kaybı, İstanbul için bir kayıptır. Daha yakın b'ır çalışma ortamına girecektik.

Ama ömrü vefa etmedi” dediğini okudum.

Umanm; bu açıklamalar İstanbul adına, Çelik Gülersoy’dan af dileme amacıyla yapılmış olsun. Acaba, Bülent Ecevit’in Gülersoy’un anısını yaşatmak amacıyla İstanbul’a dikilmesini önerdiği anıt o af dilemenin somut bir örneği olarak Büyükşehir Belediye Başkanı Gürtuna tarafından yaşama geçirilemez mi?

 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çelik Gülersoy’un Vefatından sonra hakkında yayınlananlar (6.7.2003 - )

Köpüklü, Mehmet: “Çelik Gülersoy'un mirası mahkemelik”.