Cansen, Ege: “Bu dünyadan bir Çelik Gülersoy geçti”.
Cansen, Ege: “Bu
dünyadan bir Çelik Gülersoy geçti”. Hürriyet, 12 Temmuz 2003, 10.sf.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/bu-dunyadan-bir-celik-gulersoy-gecti-38481244
https://core.ac.uk/reader/38314308
ÇELİK
Gülersoy'u kaybettik. Kendisi seyrek gördüğüm, ama bir arada olunca da uzun
uzun sohbet ettiğimiz bir dostumdu.İstanbul'da yaşayıp da Çelik Gülersoy'un bu
şehir için yaptıklarını takdir etmeyen bir kimse olamaz diye düşünüyorum. Gerçi
son on yıldır, Gülersoy bir hayli inzivaya çekilmişti. Ama yine de durmuyor,
bir yerlerde tarihi bir değer bulup onu ihya ederek toplumun hizmetine
sunmaktan geri kalmıyordu.* * *Çelik Gülersoy, hukuk tahsil etmişti ama aslında
bir mimardı. Zevk sahibiydi. Eski binalar ve onların detayları hakkında
inanılmaz bilgi birikimi vardı. Hem onarım ve inşaat işlerine aklı eriyor, hem
de netice almasını biliyordu. Gülersoy, içine kapanık bir bilge adam değildi.
Tam aksine, bir işadamı kadar girişimci, inatçı ve mücadeleci bir insandı. Bu
yüzden hayatı sürtüşmelerle geçmiştir. Zaten öyle olmasaydı geride bu kadar çok
eser bırakamazdı. Çelik Bey'in yaptıklarını estetik olarak beğenmeyenler de
vardır. Soğuk Çeşme Sokağı'nı ihya etmesi, yani Topkapı Sarayı'nın dış
duvarlarına yaslanmış Osmanlı devrinin ‘‘kaçak’’ evlerinin restorasyonu bence
müthiş bir projeydi. Buradaki evlerin rengárenk boyanması çok eleştirilmişti.
Sokağın yeni halini, sahte bir tiyatro dekoruna benzetenler çıktı. Merak ettim
birkaç kez gidip inceledim. Oraların eski halini bilen bir vatandaş olarak
yapılanları çok beğendim. Adeta büyülendim. Zaten kendisinin Sultanahmet
civarındaki tüm çalışmaları olağanüstüdür. İstanbul'a kazandırdığı eserler ise
saymakla bitmez. Bu arada Bolu Dağı'ndaki Koru Oteli'ni de zikretmeden geçmeyeceğim.
Çelik Bey, genel müdürü olduğu TTOK'a (Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu)
devletin tahsis ettiği kamusal kaynakları en hayırlı biçimde harcamıştır. Keşke
hem bu kurumun imtiyazları, hem de Çelik Bey'in yetkileri devam etseydi de
İstanbul daha çok güzellikler kazansaydı. Şurası muhakkak ki, Çelik Gülersoy
yaşamamış olsaydı, İstanbul bugün daha çirkin olurdu.* * *Çelik Bey'le son
buluşmamızda trafik meselelerini konuşmuştuk. Bana, 1970 yılında bastırdığı
‘‘Trafik Sorunumuz Üzerine Düşünceler’’ adlı kitabından bir tane verdi. Bu
kitap, İ.Ü. Hukuk Fakültesi Kriminoloji Enstitüsü'ün 1967'de tertiplediği
‘‘Türkiye Trafik Problemleri Semineri’’nin sonuçlarını ve kendisinin bu
konudaki gözlemlerini içeriyor. Kitaptan Gülersoy'un trafikle ilgili bir cümlesini
aktaracağım. ‘‘Trafik de kendi başına bir olay olmayıp, bütün sosyal olgular
gibi, toplumsal yapının kendi yüzünü seyredebileceği sadık bir aynadır.’’
İktisadi bakımdan çok büyük bir ‘‘verimsizlik’’ kaynağı olan İstanbul'daki
trafik vahşetinin sadece bir veçhesine Çelik Bey'in ‘‘sadık aynası’’nı tutmak
istiyorum. Kent ulaşımında en kıt ve en pahalı kaynak, taşıt araçları değil,
yollardır. Halbuki, İstanbul'un en sıkışık caddeleri, yol değil otoparktır.
Buralar sanki marifetmiş gibi dörtlü flaşörleri yanan veya yanmayan araçların
işgali altındadır. Yolların taşıma kapasitesini azaltıp, ulaşım hızını düşüren
bu üşengeç, şımarık ve şirret araç sahipleriyle baş etmeye polisin ne niyeti ne
de gücü vardır. Çünkü ‘‘toplumun gerçek yüzü bu bencilliktir’’. İstanbul'da
sadece ana caddelerde park yasağı uygulansa, ulaşım ‘‘tek bir kuruş
harcamadan’’ inanılmaz derecede rahatlar. Bu da belediyenin işine gelmez.* *
*Son Söz: Ben, bizin düşmanıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder