Kürşat Okutmuş : Çelik Gülersoy görse…

 


Kütüphaneli Ormanın Hikayesi

Yaşar Kemal romanlarındaki kayıp mavi kuş buralarda bir yerde olmalı! Huş ağaçları, akasya, hatmi çiçekleri ve diğerleri… Ve hepsinin ortasında, kış güneşinde parlayan İstanbul Kitaplığı…

Dostoyevski’yi Budala’da delirten orman da böyle olmalı. Sahi, “bir ağacın önünden onu sevmeden, onun var oluşundan mutluluk duymadan geçilebileceği” nasıl düşünülebilir!

İstanbul’un en kalın gövdeli sakız ağaçları arasında yürürken, Basınköy’ün güçlü kalemlerinin satır aralarından ipucu cümleler çekip alıyorum.

Yaşar Kemal romanlarındaki kayıp mavi kuş buralarda bir yerde olmalı! Huş ağaçları, akasya, hatmi çiçekleri ve diğerleri…

Menekşe çayırının saka avcıları, azatlık kuş simsarları, sesleri güzel Florya kuşları…

Ve hepsinin ortasında, kış güneşinde parlayan İstanbul Kitaplığı…

İPA İstanbul Kitaplığı, Florya Atatürk Ormanı

Nefes kesen bir orman hayali…

Bu bölgeyi anlatacaksak, bahse ormana medeniyetin yeşil kolu olarak bakan Mustafa Kemal Atatürk‘e teşekkürle başlamalıyız.

Dünya henüz “kent ormanı” kavramına yabancıyken, önce Ankara’da Orman Çiftliği’nin (1924), sonra da Florya’nın temellerini atarak, bugün sıkışıp kaldığımız iki büyükşehirde de nefes aldıran bu alanları bizlere o miras bırakmıştı.

Eğer hayal ettiği ve Fransız Mimar Henri Prost‘a çizdirdiği proje (1936) tam olarak hayata geçmiş olsaydı, bugün Yenikapı’dan Florya’ya kadar uzanan, nefes kesen bir ormanımız olacaktı.

Basınköy sakinlerinden rahmetli Çetin Altan’ın dediği gibi “enseyi karatmayalım” ve geçmiş zamanın izini sürmeye devam edelim…

Orhan Kemal, Basınköy

İkinci Babı-Âli: Basınköy

Bu yeşil cennetin, en renkli komşularından bu yazıda bahsetmezsek olmazdı. Bir zamanlar ikinci Bab-ı Ali diye de anılan Basınköylülerden bahsediyorum…

Günümüzde mucize gibi görünse de; 1958 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyeleri tarafından kurulan kooperatifle bir çok gazeteci, edebiyatçı, hatta muhabirinden sayfa sekreterine 194 isim kurayla Basınköylü olmuş, zor bir sürecin ardından tamamlanan konutlara yerleşerek, Florya Atatürk Ormanı’nın serinliğinde bir hayat sürmüştü.

Kimler yoktu ki Basınköy’de: Yaşar Kemal, Altan Erbulak, Çetin Altan, Orhan Kemal, Hakkı Devrim, İslam Çupi ilk akla gelenler…

Yasar Kemal, bölgede çocuklarla… Bir ihtimal nasihat ediyor veya romanlarında yer alacak karakterleri seçiyor…

Kuşlar da Gitti

Basınköylü Yaşar Kemal, bir Saka kuşu delisidir. “Ben bu kadar ömür yaşadım, bu kadar insana yakın, candan, sıcacık, insandan daha insancıl bir kuş görmedim” der bu minik güzeller için.

Kuş sürülerinin göç yolları üzerinde bulunan Florya düzlüğünün, artan kentleşme ile daralmasına dertlenmiş olmalı ki; yakaladıkları kuşları, özgürlüklerine kavuşturmak üzere İstanbullulara satan çocukların hikâyesini anlatır Kuşlar da Gitti romanında…

Ova ağzına kadar çiçek açardı…

“Şu İstanbul kurulmadan önce de buraya, Florya düzlüğüne bu küçücük kuşlar, nereden gelip nereye gidiyorlarsa bu kurumuş dikenlerin üstüne renk renk yağarlardı, dikenlerin tohumlarını yer güçlenir, kanatlarını açıp sert aralık yellerinin önüne düşüp dünyanın başka yerlerine, başka dikenlerine giderlerdi. Belki yuvaları dikensiz, uçsuz bucaksız, kuş uçmaz kervan geçmez bir ovadaydı. Bu uçsuz bucaksız ovaya, uzun otların arasına kuşlar milyonlarca yuva yapıp üstlerine yatarlardı, sıcacık, ana olmanın sonsuz mutluluğunda… Ve erkekler kuluçkadaki dişilerine incecik, küçücük diken tohumları taşırlardı. Yumurtadan çıkan milyonlarca küçücük, birer böcek kadar küçücük yavrular kocaman ağızlarını şamatayla açıp yiyecek beklerlerdi. Ova ağzına kadar çiçek açardı. Belki yavrular diken tohumu değil de incecik çiçek tohumlarını severlerdi.

İstanbul yeni kurulduğunda burası, şu ormanın yeri, Yeşilköy’ün, Şenlikköy’ün, Bakırköy’ün yeri, Florya’nın koyağı belki de böyle sonsuz, uçsuz bucaksız dikenlikti, o uçsuz bucaksız ovada doğmuş milyonlarca kuş bir ışık, renk yağmuru gibi dikenliğe yağardı. Belki de bir dikenli yamaçta, belki de ormanda doğmuştu bu kuşlar…”

İstanbul’un açgözlü canavarları…

“Günler yıllar geçtikçe dikenlik küçüldü, Şenlikköy, Yeşilköy, Ambarlı, Cennet Mahallesi, Telsizler, Menekşe, Florya, Basınköy kuruldu. Florya’nın o güzelim menekşe dolu koyağına çirkinin çirkini beton apartmanlar yığdılar. İşte kuşlara bu küçücük yer kaldı, denizle orman, Menekşeyle Basınköy arası… Ve kuşlar her yıl gelip bu küçücük dikenliğe sığınıyorlar. Geçen yıl bu dikenliğin sahibi de burasını parselledi, metrekaresini üç yüz, beş yüz liradan okuttu yeni zenginlere… Altına hücum gibi, arsaya hücum başladı İstanbul’da… Bir karış arsa için İstanbul’un bu açgözlü canavarları birbirlerinin gözlerini oyacak, birbirlerinin ırzlarına geçecek, birbirlerini boğazlayacak, kıtır kıtır kesecekler. Bir avuçluk arsa toprağı için. Gelecek yıl işte burada, şu bakır rengi dikenliğin yerinde için bulanmadan bakamayacağın çirkin beton apartmanlar, villalar yükselecek. Sokaklarında yalnız birbirlerine gösteriş yapmak, para para, yalnız para kazanmak için yaşayan, insanlıklarını unutmuş yaratıklar caka satacaklar.

Belki kuşlar çok derin, eski bir içgüdüyle buraya, o zaman kesilmiş olacak olan şu ulu çınarın üstüne, göğüne uğrayacaklar, bir an duraklayıp bir şeyler arayacak, bir şeyleri anımsamaya çalışacak, beton yığını evlerin üstünde küme küme dolaşacak, konacak bir yer bulamayıp bir uzak keder gibi başlarını alıp çekip gidecekler.”

Yaşar Kemal, Menekşe İstasyonu’nda… Muhtemelen Basınköy’deki evine gidiyor…
Fotoğraf: Ara Güler

Denizler de küser…

Deniz Küstü romanında da çıkamaz bölgeden bu dev yürekli yazar… Romanın sonunda bölgenin betonlaşmasını şaşkınlıkla izleyen Selim balıkçı, kuşları düşünür:

“Şu, kuşların on bin yıllık yığınak yerlerine, şu sarı dikenlerin üstlerine, kurumuş ulu kavağın, gövdelerinin içi boşalmış çitlembik ağaçlarının yörelerine çimento yığını apartmanlar, evler döşeniyordu. Ya bu güz, o küçücük, binlerce, on binlerce kuş buraya gelince ne olacaktı, nereye konacaklardı…”

Başparmaktan az irice: Mavi Kuş

Kuşlara dertlenir habire, çünkü İstanbul’un büyülerinden birinin de kuşlar olduğunu düşünür.

Ve “mavi kuş”tan bahseder…

Dünyayı güzelleştiren küçücük, başparmaktan az irice, som mavi, güzel biçimli gagalı, iri kapkara gözlü, lekesiz, yanardöner maviden bir kuş…

Ve kutsaldır, bu yüzden de kuşçular dokunmaz mavi kuşlara.

Gel gör ki; mavisi, sesi, kökü kesilir zamanla mavi kuşların, yozlaşma öncesi dönemin sembolü olarak kalır…

Mavi Kuş: İPA İstanbul Kitaplığı

Mavi kuşların çekildiği Florya Atatürk Ormanı’na konan yeni güzelin adı ise İPA İstanbul Kitaplığı.

Üstelik göçmen de değil.

Hep bizimle.

Bir Mavi Kuş değil ama anıt ağaçların, masalsı kuşların arasında büyülü bir tapınak gibi.

Görür görmez “İstanbul’un en güzel kütüphaneleri” listeme eklediğim İPA Kitaplığı, bir ihtisas kütüphanesi. Amacı İstanbul hakkında yayınlanmış tüm matbu ve dijital kaynakları bir araya getirmek.

Buraya gelen “genç Saka’lar” 40 binin üzerinde, İstanbul ve kent araştırmaları üzerine eşsiz kaynaklara ulaşabiliyor. Bilgiye, araştırmaya doymayanlara, Atatürk Kitaplığı’nda yine İstanbul araştırmalarını konu alan basılı yayınlara da ulaşma imkanı sunuluyor. Üstelik bu büyülü ormanın tam da koynunda…

Çelik Gülersoy görse…

Kürşat Okutmuş

Rahmetli Çelik Gülersoy’da benzer bir heyecanla, tüm dünyadan İstanbul konulu basılı kaynakları toplayıp bir araya getirmiş, Soğukçeşme Sokağı’nda İstanbul Library çatısı altında toplamıştı. İPA İstanbul Kitaplığını görünce, ilk aklıma gelen onun o harika, kişisel çabası oldu. Sanırım, burayı görse çok mutlu olurdu.

İPA: İstanbul Planlama Ajansı

Sadece İPA Kitaplığı değil, burası aynı zamanda da bir kampüs. Daha önce belediye başkanları ve bürokratlar tarafından kullanılan alandaki villalar, bugün artık çeşitli çalışma gruplarına ev sahipliği yapıyor. Bir zamanlar İstanbulluların erişiminin olmadığı bölgedeki havuz etkinlik alanına, hangar da atölyeye dönüştürülerek, spor alanları ve kafetaryası ile İstanbulluların hizmetine sunulmuş.

2020 yılında kurulan ajansta; bilim insanları, uzmanlar, gençler ve araştırmacılar bir araya gelerek ortak projeler üretiyor, İstanbul’un güncel sorunlarının çözümüne yönelik strateji ve politikalar geliştiriyor.

İPA İstanbul Kitaplığı, Florya

Dergisi de var

İPA İstanbul Dergi, Sayı: 1

İPA’nın bir de dergisi var. Pandemi sonrasına denk gelen ilk sayısında, salgının kent hayatına etkileri mercek altına alınmış.

Dergide akademik ve popüler olanlar, kent meselelerine kafa yoranlar bir araya getirilerek bir bilgi ve düşünce platformu oluşturulmuş.

Üç ayda bir yayınlanan İPA İstanbul dergisine, İstanbul Kitapçısı’ndan ulaşmak mümkün.

Toroslardan Florya’ya

Yerleşkede birçok sanat eseri ve heykel de sergileniyor.
Acımasızca vurulmuş dağ keçisi heykeli de onlardan biri…

Toros’un kadim türlerinden dağ keçisi. Gövdesindeki boşluk, vurulduktan sonra açılan yarayı simgeliyor. Gövdesinin salınımı, tam da vurulma anını tasvir ediyor. Yine bir sanatçı eliyle, insanın doğada yarattığı tahribat, en acı şekliyle gözler önüne seriliyor.

Canan Yılmaz’ın Dağ Keçisi heykeli önünde, 2024

Heykeltraş Canan Yılmaz, bu eseri 2021 yılında Gazipaşa Belediyesi tarafından düzenlenen sanat sempozyumu kapsamında yapıyor.

Gazipaşa (Antalya), 2021 yazında çıkan orman yangınlarında en çok etkilenen bölgelerden biri. O gün, İBB İtfaiye ekipleri bölgeye yardıma koşmuş, kentin yangından en az hasarla çıkması için canla başla mücadele etmişti. İşte o yardımlaşmanın anısına Gazipaşa Belediyesi bu eseri İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne armağan ediyor.

2021’de Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in isimleri verilen kampüs alanında sunulan deneyim, keyifli gezi ve rehberlik için İPA yönetimi ve çalışanlarına teşekkürler.

Rezervasyon için; kutuphane@ipa.istanbul
Basınköy, Valilik Yolu Caddesi, No:2, 34153 Bakırköy, İstanbul

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çelik Gülersoy’un Vefatından sonra hakkında yayınlananlar (6.7.2003 - )

Köpüklü, Mehmet: “Çelik Gülersoy'un mirası mahkemelik”.