Ümit Bayazoğlu: "İstanbul İstanbul diye çarpan bir yürek: Çelik Gülersoy"

 

"İstanbul İstanbul diye çarpan bir yürek: Çelik Gülersoy"

Ümit Bayazoğlu
Bu gün adını anan yok, o da kim dedikleri zaman nereden başlayacağımı bilemiyorum. O kendisini, Yahya Kemal’in, Abdülhak Şinasi Hisar’ın, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Süheyl Ünver’in yazılarında solan İstanbul rüyasını canlandırmak için “seçilmiş” biri sanıyordu.
Çelik Gülersoy’un babası Ünyeli Âkif Bey, İstiklal Harbi’nden sonra cephede unutulmuş bir subaydı. Güya savaş bitmiştim ama o 1930’ların başına kadar Dersim’de, Diyarbakır’da, Çölemerik - Hakkâri’de Kürtlerle savaşmaya devam etti. Nihayet Kürtlere jandarmalık yapmak üzere lojistik üs olarak takviye edilen Elazığ’da vali muavinliğine kadar yükseldi.
Kendisinden çok genç üçüncü eşi Münevver Hanım ona emekliye ayrıldığı 1930 yılında bir erkek evlat armağan etti. Hakkâri doğumlu bu çocuğa Çelik adını verdiler. Cumhuriyet’in 10’uncu yıldönümü şenlikleri sürerken üç kişilik aile İstanbul’a taşındı.
1935’te Çelik 5 yaşındayken babasını kaybetti. Ana – oğul Beşiktaş’ın Yıldız tepesinde, Reşit Safvet Atabinen’in kira evinde oturuyordu. Bu adam Atatürk’ün ahbabı, Lozan delegesi, Turing Otomobil Kurumu’nun banisi, Türk Tarih Kurumu üyesi, diplomat, milletvekili ve azametli bir frankofondu.
Ana kuzusu ve çok uslu bir çocuk olan Çelik Gülersoy, ilk – orta – lise ve üniversite (İst. Hukuk Fak.) eğitimini Atabinen’in himayesinde tamamladı. 1947’de Turing’te avukat olarak çalışmaya başladı. O burada Ali Fuat Cebesoy, Op. Dr. Cemil Topuzlu, Op. Dr. Emin Erkul, Abdülhak Şinasi, Semavi Eyice, Ahmet Hamdi, Henri Prost, Hamdullah Suphi Tanrıöver ile mesai arkadaşı oldu, bunların arasında büyüdü.
Askerliğini 1949’da Ankara’da Gn. Kur. Harp Dairesi’nde yaptı. Burada İlhan Selçuk ile “asker arkadaşı” oldu. 27 Mayıs İhtilali’nde onunla birlikte Demokrat Partili meşhur sanıklar hakkında bilgi, belge ve delil toplamakla görevlendirildi. Bu “operasyonal karar merkezindeki deneyimi ile babasının Kürt isyanları içindeki rolü arasında trajik bir paralellik vardı: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh, pardon Devlet.
Bundan sonraki hayatını annesinin dizi dibinde tamamıyla İstanbul’a adadı. 1965’te hamisi Reşit Safvet Atabinen 83 yaşında öldü. Bu muhterem zat, vaktiyle Turing’i Gümrük Mevzuatı içine aldırmıştı. Bu sayede memlekette alınıp satılan ve yurda giriş çıkış yapan her arabadan kesilen vergilerden gelen pay Turing’in kasasına akıyordu. Hem “triptik yetkisi” hem de “uluslararası ehliyet düzenleme yetkisi” olan Kurum çok zengindi. Atabinen’in ölümünün ardından, başta Nejat Eczacıbaşı olmak üzere pek çok kişinin iştahını kabartan bu servetin idaresi Çelik Gülersoy’un eline geçti.
Atabinen’in manevi oğlu, sadık kâtip-i müridi genç avukat Çelik Gülersoy aslanlar gibi dövüşerek akbabalara geçit vermedi. Onu “hasisçe sahip çıktığı bu muazzam servetin üzerinden kaldırmak için” hakaret, zimmet, tazminat davaları açarak senelerce uğraştırdılar. 10 senede 17 defa Bakanlık soruşturmasından geçirildi ama hepsinden aklandı.
Gülersoy bu belanın ardından kendini tüm bilgi ve birikimiyle Cumhuriyet dönemince kaderine terk edilen Fatih’in yadigârı İstanbul’u “kurtarmaya” adadı. İlk olarak mülkiyeti İstanbul Belediyesi’nde olan köşklere, kasır ve konaklara, Çamlıca, Emirgan, Yıldız, Çubuklu, Fenerbahçe, Büyükada gibi mesire yerlerine el attı. Buralarda bulunan Tanzimat, Meşrutiyet ve Mutlakıyet devirlerinde inşa edilen binaları 20 yıllığına kiralayıp ve Turing’in kasasından restore ederek işletmeye açtı.
O bu hayratı harama bulaşmadan yaparken, iki sosyal demokrat (Aytekin Kotil, Nurettin Sözen), bir asker (Kor. Gn. Abdullah Tırtıl), bir ANAP’lı (Bedrettin Dalan) ve de o zaman Saadet Partili, ondan sonra AKP’li Başbakan, ondan sonra Cumhurbaşkanı olan zatla çalıştı. Turgut Özal - Bedrettin Dalan dönemine kadar Çelik Gülersoy’un her çabası destekleniyordu ama bu haramiler iktidar olunca rüzgâr tersine döndü. Medya da desteğini çekti. Özal’ın prenslerinden Adnan Kahveci’nin hazırladığı bir yasa değişikliğiyle Turing’in gelirlerine el kondu. R. T. Erdoğan ise, Belediye Başkanı olur olmaz Turing’le olan tüm anlaşmaları iptal etti.
Disiplin adamı, titiz, dakik, plancı, programcı Çelik Gülersoy'un yorgun kalbi, İstanbul’a yapılan bu büyük ihanet karşısında 6 Temmuz 2003’te nihayet pes etti. Ölümü, her zaman alay ettiği, hor gördüğü “alaturka” bir tarzda oldu. O gün Büyükada’daydı, kalbi tekleyince deniz ambulansını çağırdılar ama aracın aküsü boştu. İskeleden alelade ve alelacele bir tekne çağırdılar. Bu da Bostancı açıklarında arıza yaptı. Zavallı deryada çalkalana çalkalana son nefesini verdi.
Fotoğraf açıklaması yok.
Tüm ifadeler:
5



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çelik Gülersoy’un Vefatından sonra hakkında yayınlananlar (6.7.2003 - )

Köpüklü, Mehmet: “Çelik Gülersoy'un mirası mahkemelik”.